Bugün, 102 yıl önce vatanımızı işgal, izzetimizi zelil etmek amacıyla birleşen yedi düvelin, bütün güç ve imkânlarıyla yaptıkları saldırılara karşı, şehadetleri dinin temeli olan ezanın, bu gök kubbede ilelebet yankılanması için yüz binlerce can vererek kazandığımız Çanakkale Zaferi’nin yıl dönümü. Vatan, millet, istiklal ve istikbal için seve seve can veren şehitlerimizi rahmetle anıyoruz.
Çanakkale Zaferi, milletimiz için bir hayat memat meselesi, millî mücadeleye giden yolda çok önemli bir kilometre taşı, tarihte eşine az rastlanan kahramanlık destanlarından biri; milletimizin yeniden dirilişinin direnişidir. Ogün yüz binleri şehit verdik, sonra ve işte şimdi milyonlar olup dirildik. Çanakkale ruhunu yaşanır kıldığımız her durumda diriliş coşku ve iddiamız sürecektir. Çanakkale ruhundan ilham alan varlık coşkusunun, ölümüne bir direnişle istiklalini koruyacağını 15 Temmuz ihanetini püskürterek göstermiş olması önemlidir.
Osmanlı’yı bütünüyle tarihten silmeyi amaçlayan itilaf devletleri, boğazları geçip Karadeniz’e çıkmak amacıyla, o zamana kadar görülmemiş zırhlı savaş gemileri, asker ve silah yığınağıyla Çanakkale Boğazı’ndan geçmeye teşebbüs ettiler. 3 Kasım 1914’te ilk saldırılarını yaptılar. Bir iki haftada amaçlarına ulaşmayı kuran emperyalistler, 5 ay geçmesine rağmen bir santim bile ilerleyemediler. Bütün güçleri, zalimlikleri ile son bir saldırı denediler. Çanakkale, 18 Mart 1915 sabahı yoğun ateşle değil, kıyametle uyandı. Milletimiz, kol, bacak, kafa, çene, el, ayak parçalarını kum gibi havaya savuran top mermilerinin nefes aldırmayan ateşine değil, adeta kıyamete direnmiştir. Sonuçta imanın direniş hattının asla aşılamayacağını, Çanakkale’nin geçilmez olduğunu anlayan işgal kuvvetleri, ölüme tevekkül ve teslimiyetle tebessüm eden bir irade karşısında acze düşmüş, geri çekilmek zorunda kalmıştır.
Bağımsızlığı, imanın vazgeçilmez hattı kabul eden milletimiz, “Çanakkale geçilmez” diyerek, düşmana, işgale, sömürüye, zulme teslim olmayan kararlılığını bütün dünyaya ilan etmiştir. Çanakkale Zaferi, bütün zamanların ve ulusların dimağına, tarihin asla silinemez mürekkebi olan kanla yazılmıştır. Çanakkale, namus, iman ve özgürlüğünü müdafaada taviz vermeyen bir milletin dayanmanın, tahammülün son sınırlarını da aşan savaşının onur, tarihimizin iftihar tablosudur.
Çanakkale’de alevlenen yeniden diriliş ruhu, sömürülen ülkelerdeki mazlum halklara da kurtuluşun ilham ve cesaretini vermiş, kalplerinde direniş ateşini yakmıştır. Bu yönüyle Çanakkale, İngiltere ve müttefiklerinin yenilmesi, çökmeye başlaması, bizim ise yenilenmemiz ve yükselmeye başlamamızın tarihi olmuştur.
Çanakkale, ölmekten korkmayan bir ruh yüceliğinin, öldürmekten çekinmeyen sefil ruhları bozguna uğratmasıdır. Çanakkale, insanlık onurunun, İslam kardeşliğinin, emperyalist zorbalara karşı dayanışmanın aşılmazlığı, geçilmezliği, yenilmezliğidir. Çanakkale, bu topraklar üzerinde yaşayan halkların gerçek anlamda ‘millet’ ve Anadolu’nun bu milletin ebedî vatanı olduğunun bir kez daha tescili, kanıtı olmuştur.
Çanakkale Zaferi, İstiklal Şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un “Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor / Bir hilâl uğruna ya Rab ne güneşler batıyor!..” mısralarında ifade ettiği iman kudretinin, insanın canı dahil dünyalık her şeyinden vazgeçtiği duygunun yenilmezliğiyle kazanılmıştır. Millî şuurla, bayrak nöbeti gibi nesilden nesile emanet edilen Çanakkale ve İstiklal ruhu, sırası gelene verdiği namus vazifesinde bir adım geri atmamakla hayatiyet kazanır. Uğrunda ölümler göze alınmış iman ve özgürlük, nesillerin birbirine bıraktığı en anlamlı miras, en kutsal emanettir. O duygu, o ruh ölmez. Nesilden nesile canlandırıcı etkisiyle akan coşkun ırmağa dönüşür. Ecdadımız bugünü kurtarmak için yaşadıkları dünü feda, kendi ölümleriyle bize bu hayatı armağan etmiştir.
Çanakkale, bir sınıfın, kesimin, kuşağın veya neslin değil, bütünüyle bir milletin savaşıdır. Çanakkale’de Türk’ü, Kürt’ü, Laz’ı, Çerkez’i, Arap’ı ile milletimiz bir bütün olarak mücadele vermiş, vatan söz konusu olduğunda aidiyetlerin hiçbir önemi olmadığının en güzel örneğini sergilemiş; din, vatan, namus tehlikeye girdiğinde canın, malın hiç düşünülmeden verilebileceği ortaya konmuştur.
Son zamanlarda yaşanan hadiseler, darbe girişimleri, içte ve dışta ülkemize yönelen tehditler ve terör olayları, Çanakkale ruhuyla kenetlenmemiz, bu ruhu yaşatmamız gerektiğini ortaya koymuştur. 15 Temmuz direniş destanı, Çanakkale ruhunun bütün yönleriyle hâlâ bu topraklarda yaşadığını göstermiştir. Milletimiz, 15 Temmuz’da, milletin vergisiyle maaş alıp evine ekmek götüren ve yediği ekmeğe, hizmet ettiği vatana, annesinden emdiği süte ihanet eden, milletin üzerinde alçak uçuş yaparak millete alçakça saldıran FETÖ’ye karşı Çanakkale ruhuyla bir araya gelerek göğsünü mermilere siper etmiş, hainlere ve destekçilerine büyük bir ders vermiştir. Ancak, fitne, kaos ve iç karışıklık çıkarmak isteyen hainler, plan ve saldırı girişimlerinden vazgeçmiş değiller. Mücadelemizi sabır ve kararlılıkla, her dem uyanık kalarak sürdürmemiz gerekmektedir.
Küresel emperyalizmin yüzyıl aradan sonra taşeron terör örgütleriyle birlikte bölgenin haritasını yeniden çizme arayışına girdiği, etnik ve mezhebi duyarlılıklardan kaos meydana getirmeye çalıştığı bir dönemde, sınırlarımızın dışında derin operasyonlar yapılırken, içeride kanlı terör eylemleriyle meydana getirilen kargaşayı kaosa döndürmek için fitneyi yaygınlaştırmaya çalışanlara inat, Çanakkale’yi geçilmez kılan değerlerimize daha çok sarılmalıyız. 102 yıl önce bağımsızlığa, imana, inanca ve medeniyete yönelik, yedi düvele karşı bütün bedenini, gücünü, idrakini ortaya koyarak verilen direnişi örnek almalıyız.
İnanmışlığın, adanmışlığın zirvesi olan Çanakkale’yi ölümsüzleştiren bu ruha bugün her zamankinden daha çok ihtiyacımız vardır. Bizi ‘Büyük Türkiye’ ve ‘Adil bir dünya’ idealine taşıyacak olan bu ruhtur.
Eğitim-Bir-Sen olarak, teslimiyeti zillet sayan yüce bir ruhla, kıyameti andıran bir savaşta mütecaviz, işgalci düşmana geçit vermeyen, yaşadığımız hayatı ve ülkeyi canları pahasına bize armağan eden şehitlerimizi bir defa daha rahmetle ve minnetle anıyoruz.